Çocuk istismarına dur de!
Her gün farklı bir taciz haberiyle çalkalanıyor dünya. Her gün başka bir acı hikâye. Savunmasız, küçücük bedenlerde zevk bulmaya çalışan gaddar, insanlıktan yoksun, vicdansız yaratıklar o kadar çok ki… Yaratık diyorum çünkü insanlığın yanından geçemez onlar. Hayvan hiç diyemiyorum, çünkü hayvanlar bile o kadar aşağılık, cani ve pislik olamaz! Onları tarif edecek bir kategori yok.
Ekranlardan, gazetelerden duyduğumuz bu haberler sanki bize çok uzak gibi geliyor. Kimse etrafında böyle birilerinin yaşamış olabileceğini düşünmek bile istemiyor. Kim ister ki? Ama maalesef ki bundan emin olamayız.
Diyorlar ya, ‘dünyanın çivisi çıktı, neler oluyor böyle!’ diye. Aslında tam olarak öyle değil. Eskiden de çok ama çok vardı, sadece duyulmuyordu. Kimse, başına böyle bir olayın geldiğini söyleyemiyordu. Söylese de gizli kalıyordu yine. Çünkü ayıptır, çünkü el âlem ne der?
Üzerini örte örte, yaşayanlar boğazında demir bir yumrukla hayata tutunmaya çalıştı, ya da tutunamadı. İşin en kötü yanı, çocukken taciz ya da istismara maruz kalan bireylerin, kendilerinin de benzer olayları yapma eğilimi de olabiliyormuş! Bu kişilerden ensest ilişkiler doğabiliyormuş. Çünkü, istismara maruz kalmış bir çocuk yaşadığı şeyin ne olduğunu bile bilemiyor. Zihninde, belleğinde yer eden şeyleri kendisinin de tekrarlama olasılığı doğuyor. Bunları ben söylemiyorum uzmanlar söylüyor. Yani bir şuursuz gelip bir insanın, hatta birçok insanın bütün bir hayatını mahvediyor. Diğer bir durum da, tacize maruz kalan çocuğun ölümü… İnsanın, kanını donduran cinsten bir durum… Her ihtimal ayrı bir trajedi…
………………………………
Çocuk istismarının en çok görüldüğü ortamlar aile içi, komşular, akrabalar… Bütün vakalarda çocuğun güvenini kazanmış, sevdiği ya da saydığı kişilerden gelmesi olayın vehametini gözler önüne seriyor. İşimiz öyle zor, öyle karmaşık ki; çocuklarımızı bu ortamda koruyabilmek olağanüstü bir çaba istiyor. Başkalarını değiştirmemiz çok zor. Ama kendi çocuklarımızı bilinçlendirmek en azından yapabileceklerimiz arasında. Onlara öyle bir kalkan örmeliyiz ki, ömür boyu kendilerini koruyabilsinler. Tabi bu, birkaç günlük bir iş değil. Bebeklikten itibaren yavaş yavaş olacak, çocuğun adeta refleksi haline gelecek. Aslında yapılacak olan şey doğumdan itibaren özveri ile adım adım, mahremiyet eğitiminin verilmesidir. Bedeninin kendine ait olduğu, o kabul etmediği sürece kimsenin ona dokunamayacağı gibi kazanımlar en önemli olanları.
Esas olan şu ki; bir çocuğun yaşı kaç olursa olsun, bir birey olduğu, tercih hakkının olduğu, fikrinin değerli olduğu, büyükler tarafından benimsenmelidir. Kendini maddi olarak koruyabilmesinin temelini, kendini manevi olarak koruyabilmesi oluşturur. Yani benliğinin kabul edilmesi, düşüncesinin/tercihinin bir anlam ifade etmesi… Henüz iki yaşındaki bir çocuğun yemek yerken doydum demesine rağmen, çocuğu zorlamak bile, onun kararlarına saygı duymamaktır. Belki uç bir örnek oldu, ama detaylar her zaman önemlidir. Çünkü zorla bir şeyleri yaptırmak, bir zaman sonra kendini savunmanın, fikrini söylemesinin bir anlamı olmadığını düşündürerek çocuğun pes etmesine sebep olur. Ne kadar çırpınsam da mecbur yapacağım düşüncesinin çocukta yer etmesi, ne gibi sorunlara yol açar söylemeye gerek yok sanırım…
Çocukların ebeveynin istediği şeyleri yapması için, şartlar sunmak, yani bi nevi onlara küçük rüşvetler vermek de ayrı bir hata. Genelde hepimiz illa ki çocuklarımız öfkelendiğinde, şiddete ya da ağlamaya başvurduğunda, bunu kabullenemeyiz. İsteriz ki ögkelenmesin, bağırmasın, vurmasın… Halbuki o da insan ve duyguları var. Öfkelenmek, sevmek kadar, saygı suymak, hoşgörmek kadar, üzülmek kadar doğal bir his. Elbette ki öfkelenecek bir çocuk. Bize düşen ise öfkesini yönetmesini öğretmek. Yoksa bir kuşun tüylerini koparmak, kanatlarını kırmak kuşa nasıl bir kötülükse, çocuğun öfkelenmesini önlemek, tepkisini yaşatmasını önlemek de aynı derecede bir kötülüktür.
Ben bir çocuk gelişim uzmanı ya da pedagog değilim. Sadece bazı şeylere tanık olmuş, yaşamış, her an yüreği korkudan küt küt atan tedirgin bir anneyim. Paylaştıklarım kendimce okuyarak öğrendiğim, uygulamaya çalıştığım bilgiler. Maksadım, her annenin bilinçli olması, elinden geleni yapması, çocuklarını her türlü çirkinliğe karşı zırhlandırması. Tabii gönül ister ki hiç yaşanmasın bu olaylar, köküne kibrit suyu dökülsün, lügatlerden silinsin… Yasa koyucular doğru düzgün yasalar çıkarsın, caydırıcı cezalar verilsin. Eğitimciler, doktorlar, uzmanlar, psikologlar, pedagoglar seferber olsun insanları bilinçlendirsin. Herkes üzerine düşen görevi yerine getirsin. Birilerinin bir şeyler yapmasını beklemek ikinci vazifemiz. İlk yapacağımız kendimizi yetiştirmek.
İnsan düşündükçe aklını kaçıracak seviyeye geliyor. Yaşama dair umutları sönüyor. Umudun tükendiği yerde hayat da biter. Umutsuz olmamak için harekete geçmeliyiz. Elimizi taşın altına koymalıyız. ‘Ben ne yapabilirim?’ sorusunu kendimize yöneltip, cevapları bağıra bağıra söylemeliyiz.
Kitap tavsiyesi yapmadan geçemeyeceğim. Pedagog Adem Güneş’in ‘Mahremiyet Eğitimi’ kitabı bu alanda yazılmış, gerçekten çok önemli bir eser. Ben iki kere okudum. Sindire sindire, düşüne düşüne… İçerisinde örnek olayların da yer aldığı, her ebeveynin mutlaka okuması gereken bir eser.
……………………………….
Umarım, hiç yaşanmasın talihsiz istismar, taciz, cinayet olayları. Hiçbir çocuğun gözünde yaş, kalbinde sızı, içinde öfke, korku olmasın. Çocuklar çocuk olsun. Çocuklar mutlu olsun…
Amin amin Rabbim evlatlarımızı korusun..
Ve bu pislikelerden dünyamızı arındırsın….
amin..