Planlılaştırılmak mı Yoksa Planlaştırılamamak mı? – Bu da Mesele mi?

‘’Hayat, siz planlar yaparken başınıza gelendir.’’  Demiş John Lennon. Bu söz kapı gibi karşımda dururken, ben imkânı yok planlı yaşayan bir insan olamam. Akşam plan yapsam sabah daha gözlerimi bambaşka düşünceyle açarım. Belirlediklerimi unutur, ancak belki günün sonunda hatırlarım, belki de hiç hatırlamam. Ha bu söz mü beni böyle bir insan yaptı? Tabii ki hayır. Ben hep böyleydim; bu sözün varlığından habersiz bir körpe yavruyken de, eli kalem tutan bir öğrenciyken de, çoluk çocuk sahibi bir anneyken de…

İnsan nedense hep kendinde olmayana özenir. Ya da daha doğru ifadeyle, kendisinde olmasını isteyip de olduramadığı şeylere özenir. Yoksa her olmayana özenmek biraz abartı, biraz anormal olurdu. :))

Mesela en çok istediğim şeylerden biri hayatımı planlamaktır, oldum olası. İlkokulda öğretmenlerim hep ders çalışma cetveli hazırlatırdı: eve gidiş, yemek, dinlenme, ders çalışma, oyun, ders çalışma, kitap okuma, yatış vs. diye saatlerle ayarlardık. İlk günü zor bela uygulardım, ikinci günü yarısını, üçüncü gün hiçbirisini… o zamanlar takdirname almak çok önemliydi ve hep o belgeyi alırdım. Hatırlamıyorum nasıl çalışırdım, ama canımın istediği zamanda ve yöntemlerle olduğu kesin.

Aradan aylar yıllar geçti, kocaman insan oldum, çoluk çocuğa karıştım, hem anne hem öğrenci oldum, ama hala yaptığım planlara uyamadım. Oysa muhterem instagramda takip ettiğim annelere bakıyorum, mutluluklarının sırrı planlı yaşamaktaymış. Yapılacak yemekler, işler, çocukla geçirilecek ‘’nitelikli zamanlar’’ hep plan program dâhilinde imiş.

Yine beni can evimden vurdular işte, bakmadığım yerden sordular. Üç çocuğum var, çok fazla işim var, yardımcım yok. Ben de akşamları oturup ertesi gün yapacaklarımı yazıp ayarlamalıyım. Sabah uyanınca nerden başlasam diye deli dana gibi dönmeyeyim sonra… kaç kez yaptım: yemeğe karar verdim, ya malzeme eksik oldu, ya çocuklar istemedi, ya da benim canım istemedi. Yapacağım işleri sıraladım; ya çocuklar fırsat vermedi, ekstra işler çıkarttılar, ya ben kendimi iyi hissetmedim. Çocuklarla yapacağımız etkinlikleri /oyunları belirledim; ya hiçbiri yanaşmadı, ya kavga çıktı, ya da ben fırsat bulamadım… sonra, başlarım sizin planınıza programınıza dedim. Ama ara ara yılmadım denedim durdum. Olmadı, olmadı, olamadı.

‘’Her yiğidin ayrı yoğurt yiyişi vardır.’’ Diyen atalarımızın ağzı bal yesin inşallah. Kimi insan düzenli yaşamaktan zevk alır, kimi insan gelişigüzel. Demek ki ben ikinci gruptanım. Ne çıkarsa bahtıma…

Sen antibiyotiğin bile satlerine uyamayan kadın, planlı programlı yaşamak senin neyine!

Eee, şimdi ben plansız yaşıyorum diye mutsuz muyum? Ya da başarısız mıyım?  Mutluluğu anda bulan biri olarak, mutluyum ya da mutlu değilim diye bir genelleme yapamam. Mutlak bir mutluluğa inanmıyorum. Neyse, başarı konusuna gelince, evdeki canlılar arasında açlıktan, pislikten, ilgisizlikten, sevgisizlikten solan kimse olmadı. J bir şekilde yiyoruz, içiyoruz, yatıp yuvarlanıyoruz…

Mükemmelliyetçi bir insan olmadım hiçbir zaman. Anne olunca bu özelliğimin o kadar çok ekmeğini yedim ve yiyorum ki… her şey ihtiyacımız kadar, canımızın istediği ve imkanlarımızın elverdiği ölçüde. Fazlasını yapacak güçte değilim; nihayetinde bir insanım, kurulmuş bir robot değil…

Bir saniye sonrasının bile teminatının elimizde olmadığı şu hayatta, günlük, haftalık, aylık planlar yapmak sanırım biraz da boş geliyor artık. Planlar yapıp, uygulayamamanın stresini yaşamaktansa, anlık çözümlerle, akışına bırakarak yaşamayı yeğliyorum. Bütün işi gücü bırakıp ayaklarımı uzatıp, kitap okumayı, kahve içmeyi seviyorum. Kendimi sürekli bir şeyler yapmak zorunda hissetmek, beni çok fazla yoruyor… Bu demek değil ki planlı yaşayanlara özenmiyorum. Aksine onlara fazlaca saygım var. Zor olanı yapıyorlar. Ama onlara sorarsanız da, anlık yaşamak, hazırlıksız yakalanmak, sürekli kendini yeni gelişen duruma adapte etmeye çalışmak daha zor ve yorucu. Planlı yaşamak, zamanı bölümleyerek daha iktisatlı kullanmaktır aslında.

Planlı yaşayan bir insana, bir anda ‘’hadi gel kahve içelim, bir yerlere gidelim.’’ Dediğinizde bütün bir günün işleyişi değişeceği için, çok zor bir teklif sunmuş olursunuz. Günler öncesinden haber vermeniz, program yapmanız gereklidir.

Lakin, beni günün herhangi bir saati arayıp kahve içmeye çağırabilirsiniz, ya da gezmeye. Yarım saate çocuklarla birlikte hazır ve nazır bir şekilde koşarak gelirim. :))  yemek masası toplanmamış, çamaşırlar katlanmamış, ev süpürülmemiş, bırakır gelirim. Hiç tereddüt etmem, kapıyı çeker gelirim.

Bu dünyaya gece gündüz iş yapmaya gelmedik herhalde. İş dediğin, hele de ev işi nankörlerin en nankörüdür. Çocuklu evdeki işleri diye ekleme yapmama bile gerek yok sanırım… bazen yapmamak yapmaktan daha evla olabiliyor. Pislikten ölmeyecek kadar hijyen yeterli, nokta. Önemli olan bizim ruh sağlığımız, beden sağlığımız. Gerisi bir şekilde oluyor, öyle ya da böyle; eksik ya da fazla; iyi ya da kötü; zor ya da kolay; planlı ya da plansız…

Herkesin kendine göre bir yaşam biçimi, düşünceleri, hayatı var. Kim neyi nasıl daha iyi yapacağını yalnızca kendisi bilir. En nihayetinde ‘’herkesin hayatına kimse karışamaz!’’ :))


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir