UMUDA SARILMAK

       Uslanmaz bir umut taşıyorum kalbimde. İncir çekirdeğini doldurmayacak meselelerden boyumu aşan mevzulara kadar her bir boyutta beni sarıp sarmalayan. Nietzsche’nin ‘’Umut kötülerin en kötüsüdür. Çünkü işkenceyi uzatır.’’ sözüne inat.

       Klişe fakat yarım su bardağının altında doluluktaki bardağa baktığımda yarısının dolu olduğunu görürüm. Var olanı görürüm önce, var olanı onurlandırırım. Bu denli neşeli, güler yüzlü olmamı, insanlara enerji vermemi bu bakış açısına borçluyum. Hayata sıkıntılarımın penceresinden değil sahip olduğum güzelliklerinden bakmayı tercih ediyorum. Hatırladığım kadarıyla çocukken de olumlu bakan ve çözü üreten bir kişiydim. İnsan çocukken zaten olumlu bakmaya daha yatkındır. Olumsuzluklara maruz kaldıkça, olumsuz değerlendirme ve bakış açılarına maruz kaldıkça başlıyor öğrenmeye.

       Büyüdükçe, yaşam deneyimlerimiz ve hayatımızdaki insanlar farklılaştıkça yörüngeden sapıyoruz. Durumları yalın haliyle görmek, hayal kurmak, umut beslemek, kötü yanlarından önce iyi yanlarını görme yetimiz köreliyor. Tekrardan o bakış açısını bulmak farkındalıklı bir yaşam gerektiriyor. Durup düşünmeyi gerektiriyor.

      Çok fazla bilgiye sahip olmak hakeza tüm olayların birçok olumsuz yanını görmeyi ve daha çok o kısmında odaklanmayı getiriyor. Bu kötü bir şey mi? Tabii ki değil. Ama şunu çok kez yaşadığımı biliyorum: Dışarıda bir planım var ve hava durumuna bakıyorum yağmur yağma olasılığı, %30 görünüyor. Ya planımı iptal ediyorum ya da yağmur için hazırlık yapıyorum. Bir gün kendimi iş üstünde yakaladım. Bir dakika! Ben ne yapıyorum böyle?.. İhtimalîn en az olduğu duruma göre hareket ediyorum. Bu hiç mantıklı değil. Hatta çok saçma. Bunu neden yapıyorum ki?

     Genel olarak bu şekilde davrandığım zamanlar hayatımın biraz çetrefilli olduğu, birçok şeyle mücadele ederken iyiyi görmeye alışkın olmadığım zamanlardı. Zihnim bulanık ve yorgundu. Bulutlara bakmak yerine hava durumu uygulamasına bakıyorum. Elimde günün her saatinin hava sıcaklığı bilgisi ile tedirgin olup en kötü senaryoya hazırlık yapıyordum. Normal seyrimde ben önce camdan bakar az çok tahmin edebilirim tüm günün sıcaklığını, hava durumuna bakınca da %70 ihtimali baz alırdım.

       Hayatımın bu dönemi daha fazla umut aşına ihtiyacım olan bir süreçte. Belirsizlik ve bekleyişlerle ve çokça özlemle geçen, hem fiziksel hem ruhsal yorucu bir dönem. Dünyanın bir ucundaki eşime kavuşmak ve ailemizi tekrar bir araya getirmek için beklerken, umut geceleri sarılarak uyuduğum, gündüz elinden tuttuğum yârim oldu.

Birçok gerçekliğe rağmen kavuşma zamanımızı erkene alıyorum. Olmasını istediğim zamana odaklanıp ‘çok az kaldı’ diyorum. Pollyanacılık diyebilir miyiz bilemiyorum. Ama biliyorum ki bekleme sürecimi zihnimde kısaltmak, isteklerime uyarlamak umudumu diri tutuyor. Beni hayata bağlıyor. Karamsarca bekleyerek tüm günlerimi keder, ızdırap, kaygı ve ümitsizlik ile geçirmek ne büyük işkence olurdu… burada seçimim olumsuz sonuçlara odaklanmak yerine istediğim sonuca ulaşma hayali. Olumsuzluğu görmemek ya da olacağını kabul etmemek değil, olabilme ihtimalini bilmek ama ona odaklanmamak.

Tüm mümkünlerin kıyısında umut rüzgarıyla kalbimi ferahlatıyorum.

      Çevremde, tüm bakış açısı kötü ihtimallere yönelik olan, karamsar insan sayısı fazla. ‘’iyi de işte keşke olsa ama, olmazsa?.. Olmaz ama hadi inşallah olur., işte falancanın şöyle, filancanın böyle olmuş. Sen yine olmayacak gibi düşün de!’’ bu ve benzeri birtakım söylemlere sürekli maruz kalmak insanın dengesini sarsıyor. O anda kendimce cevap veriyorum, savunuyorum hislerimi ama suyumu bulandırıyorlar bir kez. Tekrardan kendi frekansıma dönmek biraz vaktimi alıyor.

  Başkalarını kendi bakış açıma ikna etmeye çalışıyormuşum meğer.  Bugün bir dostumla konuşurken fark ettik. Yazıyorum bunları çünkü bir avazda bağırıp çıkmak istiyorum bu döngüden. Umuduma sahip çıkıyorum ve onu başkalarının kirletmesine izin vermiyorum. Ve hatırlatıyorum kendime, kimseyi ikna etmek zorunda değilsin canım, edemezsin de. Sen bahçeni temiz tutarsın ama başkasının camları kirliyse oradan ancak bulanık, kirli bir manzara görecektir, senin görmesini istediğin şeyi değil. Sen bahçeni kirletmelerine izin verme yeter. Gördükleri onlara ait, sana değil.

     Umuda sarılmaktan bahsederken rasgele açtığım şarkı çalma listesinden ‘’oooo Caaanaadaaa…’’ diye bir ses işittim. Daha önce bilmediğim bir şarkı. Bu satırları yazarken ve benim Kanada’ya yakın zamanda gitme umudumdan bahsederken çalmaya başlaması nasıl bir tesadüftür… Gel de umutlu olma. İçimdeki kız çocuğu kalkıp dans etmeye başladı ve hasta yatağımda ben şükrettim. Doğru yoldasın kızım, dedim.

  Eskiden babam da derdi; ‘’çok hayal kuruyorsun ve sonra hayal kırıklığına uğruyorsun.’’  Tamam da hayaller olmadan yaşanmaz ki. Hayaller umudun gıda takviyesi aslında. Beklediğim gibi gitmediğinde hızlıca yeni bir rota belirlememe yardım ediyor. Umut etmekten korkanların iddia ettiği gibi duvara toslamıyorum beklediğim gibi olmadığında. Tüm neticelere hızlıca uyumlanmamı sağlıyor hayaller. Bu yüzden hayal kurmaktan, umut etmekten vazgeçmiyorum. ‘’ Bak bu kadar istiyorsun, söylüyorsun ama olmayınca da çok üzüleceksin.’’ Umut düşmanlarının en büyük silahı. 😊

Zaten sonuç ya olumlu olacak ya da olumsuz, bunu ben de biliyorum. Netice her ne olursa olsun, gereken duyguyu yaşayacağım zaten. Bu sefer olması gereken olmuştur, kabulü ile tüm sonuçları kabul edebilirim, ediyorum. Umut içi boş bir kandırmaca değil. Aksine çok yönlü, seçilmiş pozitif bir kabuldür.  Sadece sonuca odaklanmayan, sürecin tüm kazanımlarına kendini açan insanların besinidir. Bu yüzden sonucun ne olduğundan ziyade nasıl beklediğin önemlidir.

      Durakta otobüs beklerken, otobüsün geç gelmesine ya da geldikten sonra yolda kaza yapma ihtimallerini düşünerek panikleyip geçen dakikaları stres ve kaygı ile geçirmek yerine, müzik dinleyerek, kitap okuyarak, etrafı gözlemleyerek, bir çiçeği koklayarak, birilerine gülümseyerek, gideceğin yer ile ilgili planlarını yaparak geçirmek arasında ne kadar çok fark var.

       Beklemek zorunluluk ise bunu hangi hislerle yapacağım benim seçimim. Umuda sıkı sıkı sarılmayı ve hayallerimin ılıman ikliminde kalmayı seçiyorum. Ve bir manifesto gibi paylaşıyorum bunu. Tüm mümkünlerin kıyısında, elimde umut mayası. Ben hayallerimi mayalıyorum, ya tutarsa…


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir